A Man Who Was Superman (2008)

Superman ieotdeon sanai
A Man Who Was Superman / Bir Adam Superman Oldu
If I Were Superman / Keşke Superman Olsam

(28 Nisan 2009 târihli yazımı tekrar gözden geçirip paylaşıyorum.)

Bırakın Marvel'i, DC'yi falan; en "süper" adam işte burada.

Çevresine yardım etmeyi yaşam biçimi hâline getirmiş orta yaşlı tuhaf bir adam, şehrin sokaklarında yaşlıların çantalarını taşıyıp onları karşıdan karşıya geçirmekte, çocuklara yardım etmekte, olmayacak yerlere çöp dökenlere kızmakta, yankesicileri kovalamakta; kısacası zor durumda kalanların ve yardıma ihtiyaç duyanların imdâdına yetişmektedir. Kendisinin "Superman" olduğunu iddiâ eden bu adam kısa zamanda, halkın olduğu kadar, medyanın da dikkatini çeker. Onunla ilgili bir program hazırlaması istenen güzel yapımcı Soo-jung (Jun Ji-hyun) deli saçması olarak gördüğü bu haber işini başından savmak ister ama; çantasını kaptırdığı bir yankesiciyi yakalayan, üstelik kendisini bir kamyonun altında ezilmekten kurtaran; "Superman"in hikâyesine ilgi duymaya başlayınca kamerasını alıp peşine takılır ve bu ilginç adamı çözmeye çalışır. Onun hikâyesinde umduğundan çok daha fazlasının olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlayacak, böylece ona ve hayâta bakışı değişecektir.

Tanıtma Filmi


Filmin başındaki görüntüler ve sözler bizi bir tür "Superman" filmine hazırlıyor âdeta, ama birkaç dakîka geçmeden bu kardeşimizin Clark Kent'in hemşehrisi değil, içimizden biri olduğunu anlıyoruz. İçimizden biri, ama "farklı". Belki özel biri, belki zihinsel engelli, belki tuhaf, belki deli, belki bir dâhi; sonuç olarak birçoğumuzdan farklı. O, Superman olduğunu düşünüyor. Yalnız küçük bir sorun var: Azılı düşmanı "dazlak câni"nin (Lex Luthor?) kafasına yerleştirdiği kriptonit yüzünden özel güçlerini kullanamıyor. Peki bir süper kahramânı durdurmak için bu yeterli midir? Elbette hayır! Bu kez de sıradan bir insanın gücü ve kabiliyetince yardımda bulunmaya çalışıyor çevresine.

 - Güçlerini, kafanın içindeki şey (kriptonit) yüzünden kaybettin. O zaman neden insanlara yardım ediyorsun? Zor değil mi?
- Eğer yardım etmezsem, nasıl yardım edeceğimi unuturum. Gerçekte kim olduğumu unuturum.

Bir vakit "kendi gerçekliğinde yaşamak" deyimini tanımlamak ve anlamak için bu filmin seyredilmesini tavsiye ettiğimi anımsadım. Şöyle cümleler dizmiştim ardına:
"Kendi gerçekliğinde yaşamak". Anlamak için bkz. Superman ieotdeon sanai (A Man Who Was Superman)
Filmden yola çıkarsak; kalıpların, gerçeklerin dışında, hatta belki de ötesinde bir yaşam sürmektir kimi zaman. Elbette biz "normal" insanlar kalıplara, normlara sıkışıp kaldığımız, küçükken oynadığımız oyunları çocuksu ve aptalca bulduğumuz, ayrıca şapkadan tavşan çıkmasına artık şaşırmadığımız (Bkz. Sofi'nin Dünyası) için onların gerçekleri bize sahte, yalan, yanlış, hatâlı... görünür. Bâzılarına "Deli" der geçeriz, bâzıları ise tarafımızdan sâdece "tuhaf" bulunacak kadar şanslı olurlar. (Bize göre zıplamak, atlamak, hoplamaktır; onlara göre havalanmak, uçmaktır meselâ. Varsın öyle olsun, ne çıkar?)
Olayları hep kendi gerçeklerimize, alışkanlıklarımıza, öğretilenlere/öğrendiklerimize göre tartarız. Merak ediyorum, hani misal bu ya, Guernica gibi bir şeyi Picasso'dan bir asır evvel yaşamış bir -bize göre- deli resmetmiş olsaydı ne derdiniz? "Vav, işte kübizmin başladığı andır hacı bu?" mu olurdu, yoksa "Delidir, ne çizse yeridir." mi?
Bu satırları yazmaya başlamadan evvel kendime "Neden bu filmi tavsiye ediyorum ki? Diğer filmlerden ayıran, özel kılan nedir onu?" diye sordum. Kendime verdiğim o cevâbı da sizinle paylaşmak istiyorum:

Mûcizelerin neredeyse imkânsız şeyler olduğunu düşünmüşümdür. Öyle misaller geliyor ki aklıma; Ay'ın bölünmesi, denizin yarılması... Evet, biz inananlar biliriz ki mûcizeler peygamberlere mahsustur. Peki hakîkaten mümkün değil midir bunların gerçekleşmesi? Aslında gözden kaçırdığımız bir şey var: Peygamberlerin belki de en büyük mûcizelerinden biri; koskoca yeryüzünde, Yaratan'ı zikreden belki tek bir insan kalmamışken onu aramaları ve bulduklarında da yeryüzünde inanan tek insan olmalarına, bu yüzden hakâret ve zulmle karşılaşmalarına rağmen inançlarını ve ümitlerini sürdürmeleridir. Bu da bir mûcize sayılabilir ki karşısında bütün âlem neredeyse âciz kalmaktadır. (Mûcizenin kelime anlamı "âciz bırakan, karşısında âciz olunan"dır.) Tek bir kişi bile dünyanın gidişâtını değiştirebilir. Bir kelebek umutla kanat çırpsa bu, dünyanın öbür ucunda dahi değişim fırtınaları estirebilir. (Bizim orada buna "Kelebek Etkisi" denir. 😌 )
Tıpkı Clark (Kent) değil mi?

Filmde de kahramânımız, kendisini tuhaf bulanlara, ona inanmayanlara, çocukların maskarası olmasına rağmen bir gün herkese "Superman" olduğunu ispat edeceğine inanmaktadır. Bunun yanı sıra bize şunu söylemektedir: "Superman" bir güç (gösterisi, ikonu) değil; bir düşüncedir, inançtır. Kaldı ki kafasının içindeki "kriptonit"e rağmen hâlen yaşamını sürdürüyor olması dahi biz sıradan insanlara göre mûcize kabîlindendir.
- İnsanlara yardım etmeyi gerçekten seviyor musun? Bu zor değil mi? Bâzen yaralanıyorsun.
- Elbette, ama ben geleceği değiştiriyorum. Evrende böyle güçleri olan çok canlı yok.
- Gelecek?..
- Eğer bu ipi çekmeseydim hâlâ orada olacaktın, ama şimdi buradasın. Gelecek değişti. Birilerine yardım etmek de böyle bir şey; birinin geleceğini değiştirmek.
Eğer herkes gücü yettiğince bir şeyin ucundan tutup toplumu güzelleştirmek için gayret sarf ederse Batman, Superman, Iron Man, Spider-Man... ancak, tâtil beldelerinde karşımıza çıktığında hâtıra fotoğrafı çektirmek isteyeceğimiz karakterlere dönüşürler. Zâten filmde de Batman ve ekürisi Robin'i çöpçatanlık yaparken görüyoruz. Hatta mızmız Spider-Man de bir ara kadraja giriyor. (Kim bilir, belki gerçekten üzerimize düşeni yaparsak Şirinler'i de ormanda aramak zorunda kalmayız, onlar da bize katılır.  😇 ) Üstelik bâzen bir tebessüm bile mûcize etkisi oluşturabilir. (Bkz. Gülümse)

Şu âna kadar sarf ettiğim sözlerde Pollyanna'nın büyük etkisinin olduğunu düşünebilirsiniz, ama o vakit ben de sizi karamsarlıkla, kötümserlikle itham ederim. Üstelik henüz filmin sonunu görmedik, değil mi? Elbette o kadar ileri gidip hikâyeyi baştan sona anlatacak değilim burada. Yalnız şunu söyleyebilirim ki filmin sonunda kahramânımız, herkese "Superman" olduğunu kabul ettirecek. Elbette içimizdeki "kriptonit(li)ler" hâriç. 😉

Aha da kanıt! Bu da mı gol değil sevgili seyirci?

Bu arada film güldürdüğü kadar, hüzünlendiriyor da. Kahramânımızı bu duruma getiren gerçekler ortaya çıktığında onun, her gün sokaklarda rast geldiğimiz evsiz kalmış, dünyâdan kopmuş, işi deliliğe vurmuş kişilerden biri olduğunu düşünenler utanmak durumunda kalacaktır. Öyle bile olsa o, amuda kalkarak Dünyâ'yı, Güneş'ten uzaklaştıracağına ve böylece küresel ısınmayı durdurabileceğine inanacak kadar iyi niyetli ve yardımsever biri.

Bana göre bir adam, şu hareketi yapıyorsa "süper"dir abi.
Dünyâyı itiyormuş, Güneş'ten uzaklaştırıyormuş falan hikâye yani.

Filmin kısmen gerçek bir hikâyeye dayandığını yazmış mıydım? Mâdem bunu yazdım, o vakit şunu da ekleyeyim: "May 18" (2007) filmini evvelce seyredenlerde filmin dramatik yönünün etkisi katlanabilir.

Sayfalarca yazsam herhâlde tam olarak karşı tarafa aksettirmeyi başaramam ve anlatmayı bitiremem. Sanki birkaç film bir araya getirilmiş gibiydi: Önce bir nev'i zihinsel engelli ve kendini "Superman" sanan saf bir adamın günlük yaşantısının, kendince kahramanlıklarının bir televizyon kanalına haber oluşu ile ilgili komik ve duygusal bir film seyrediyorsunuz. Ardından bu adamın hastalık sebebinin sorgulandığı sırada karşınızda koca bir dram beliriyor. "Peki neden Superman?" sorusunu yanıtlarken de târihî ve trajik bir hikâyeye geçiş yapıyor. Tabiî bunlar birbirinden bağımsız bir şekilde ilerlemiyor, hepsi iç içe. Üstelik film hayâta, umutlara, geleceğe dâir öyle dersler veriyor ki, meselâ filmin sonunda da dile getirilen şu sözler de fikir edinmenize yardımcı olacaktır:
"Güç, büyük demir kapıları açamıyor, ama küçük bir anahtar... Hepimiz içimizde yeni geleceklere kapı açmak için o anahtara sâhibiz."
Film, aynı adamın hayâtının farklı dönemlerinde yaşadığı olaylardan yola çıkarak "Bir kişi bile her şeyi değiştirebilir." mesajı veriyor. Çoğumuzun küçük, önemsiz saydığı şeylerin dahi bir kahramanlık öyküsüne dönüşebileceğini gösteriyor. Üstelik modern toplumun yozlaşmasını, değerlerini kaybetmesini de iğneliyor ki pay alanların başında basın geliyor. Bilhassa her şeyi ticârî bir meta gibi gören zihniyetin taşlandığını söylemek mümkün.

Bu arada, günümüz insanına ve değerlerine dâir birçok mesaj ve taşlama barındıran böylesi bir filmin Dünyâ Günü (22 Nisan)'nü es geçmemesi de ince ve anlamlı bir detaydı doğrusu. 👏
"Dünyâyı kurtarın! Geleceği değiştirin!"

Filmin orijinal adının karşılığı "Superman Olan Adam" gibi bir şey oluyor. Hawaii gömlekli; havalı ve bir o kadar havâî; bu Don Kişot

Sonuç olarak filmin kısaca şu mesajı vermek istediğini söylemek abes olmayacaktır sanırım: Superman (olarak) doğulmaz, Superman olunur! 😏

Bu yazıdaki görsellerde HanCinema'dan yararlanılmıştır.

POSTER





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A Taxi Driver (2017)

The Witch: Part 1 - The Subversion (2019)

Dear Ex (2018)