Dear Ex (2018)

"BÖYLEDİR BİZİM SEVDÂMIZ"

Öyle diyor kahramânımız. Kanatları kırılsa da, adı âsiye çıksa da herkes duysun istiyor. Aksi hâlde yüz kere yüzyıllık bir yalnızlıkla lânetlenecektir.

Öncelikle Netflix etiketi taşıması hasebiyle (Hı hı, sırf o sebepten.) eşcinsellik teması ya da eşcinsel karakter içerdiğini husûsen belirtmeye gerek yoktur sanırım.😏

TV yapımları ile tanınan ödüllü senarist Mag Hsu, bu ilk uzun metrajında yanına; daha evvel müzik videoları çeken; ilk yönetmenlik deneyimi olan Chih-Yen Hsu'yu alarak kişisel tecrübesinden esinlendiği bir konuyu biraz çarpıtarak, biraz da şaşırtarak sunuyor. Dünyâ prömiyeri 2018 Nisan'ında Udine Uzakdoğu Film Festivali (İtalya)'nde yapılan film, 2 Kasım 2018'de Warner Bros. aracılığıyla Tayvan'da vizyona girdi. Seksen milyon Tayvan Doları (TD) mâliyeti bulunan yapım gişede ancak 66 milyon TD hâsılat elde edebildi. Şubat 2019 îtibâriyle de Netflix üzerinden dağıtıma sunuldu.

Bu arada, filmin "Dear Ex" olarak duyurulan adı farklı yerlere çekmeye müsâit. Bir yandan "Sevgili Ölü" (Latince exitus'un kısaltmasından.) gibi bir mânâya gelirken diğer yandan "Sevgili Eski" ya da "Eski Sevgili" gibi anlamlar da içeriyor. Netîcede hikâye tümünü karşılıyor.

KONU
Song Zheng-yuan (Spark Chen), ölmeden önce eşi  ve on dört yaşındaki oğlunu terk edip eşcinsel sevgilisi Jay (Roy Chiu) ile yaşamayı tercih etmiştir. Hayat sigortasına da vâris olarak evlâdını değil, eşcinsel sevgilisini bildirmiştir. Bunu öğrenen eski eşi Liu San-lian (Ying-Xuan Hsieh) öfkeden deliye dönüp Jay (Kimi kaynaklarda "Ah Jie" olarak da geçiyor adı.)'in kapısına dayanır. Bir yandan ergenlik belirtileri gösteren, diğer yandan da babasının kaybıyla yüzleşen Song Cheng-xi (Joseph Huang) de gürültücü annesi ve babasının başına buyruk "metres"i arasında kalır. Bu kaos ortamında ibrenin biraz Jay'den yana görünmesi ikinci kez terk edilmiş hissine kapılan Liu San-lian'ı âdeta çileden çıkarır.
Tanıtma Filmi

Girizgâhta on dört yaşındaki âsi bir gencin gözünde yetişkinlerin ne denli aptal göründüğünü öğreniyoruz. Aptallar, zîra sırlarını saklamak için hikâyeler uydurabileceklerini sanıyorlar(mış). Burada yönetmen ikilisinden -ve senaryoda da katkısı olan- Mag Hsu'nun, kendine atıfta bulunduğunu düşünmek mümkün. Taipei Times'tan Paige Lim'e verdiği demeçte ilk aşkını, en yakın arkadaşına kaptırdığından ve bundan ilham aldığından bahsediyor.

Film boyunca, aşk üçgeni arasında kalan, Song Cheng-xi'nin gözlemleri ve anlatımıyla izini sürüyoruz olayların. Başlangıçta o ne biliyorsa ve diyorsa biz de o kadarına vâkıf olabiliyoruz. Çoğu zaman bu anlatıma ve yorumlara çizgiler de dâhil oluyor. En başta çok renkli ve eğlenceli olan bu illüstrasyonlar giderek daha kara(msar) bir hâl alıyor, hatta Jay söz konusu olduğunda karalamalara dönüşebiliyor. Bu yönüyle ona bakışını, öfkesini daha kolay benimsiyoruz. Her ne olursa olsun çok gergin bir atmosferde dahi belirebilen bu çizimler alaycı bir ifâde katıyor ve o yaştaki bir gencin iç âlemini yansıtmada yardımcı oluyor. 
Babamı, sigorta parası için kötü bir adam öldürmüş. Tam salak!
Babamın gey olduğunu başından beri biliyordum. 95 gün önce öldü.
İnsanlar ölünce nereye gider bilmem, ama ama Liu San-lien, beni bir yere götürdü.
Jay hakkındaki ilk izlenimi kötü, çünkü sâdece annesinden duydukları var. Târifine ve ilk kez göründüğü sahneye bakılırsa karşımızda arsız, gamsız, duyarsız biri var. Bir kadını, kocasından; bir çocuğu, babasından koparmasına rağmen utanmayıp bir de üstüne sigorta parasına konacak pişkinlikte bir adam. Cheng-xi de onun için sürekli "Kötü biri." diyor zâten. Aslında bunlar annesinin sözleri: Kötü, sapık, metres, hırsız, düşman... Süre ilerledikçe ve geçmiş zamandan kadraja dâhil olan parçaları birleştirdiğimizde ise bu tuhaf adamın davranışlarının sebebini öğreniyoruz. Bugün yüz yüze gelinen durumun arka planında gördüklerimizden daha fazla dram buluyor ve iki taraf hakkındaki kanaatimizi tekrar gözden geçirmek zorunda kalıyoruz. Nihâyetinde onların kurban mı, yoksa fâil mi oldukları noktasında şüpheye düşüyoruz.

Filmin çekildiği dönem Tayvan için farklı bir anlam taşıyor. 2017 Mayıs'ında Tayvan Yüksek Mahkemesi, aynı cinsten kişilerin evlenmesine engel olan kanunların eşitlik ilkesine aykırı olduğuna hükmedip eşcinsel evliliğin önünü açtı ve yasal düzenleme yapılması için iki yıl süre tanıdı. Kasım 2018'de ise yerel seçimlerle birlikte bu konuda referanduma gidildi ve sandıktan "Hayır" çıktı.  Yüksek Mahkeme'nin belirlediği süre 24 Mayıs 2019'da doluyordu. Sürenin dolmasına az bir süre kala -16 Mayıs 2019- meclis, eşcinsel evliliği onaylayan en ilerici tasarıyı kabul edip yasalaştırmış oldu. İşte böyle sıcak bir gündemin gölgesinde, merkezinde eşcinsel kahramânın yer aldığı, film hayli dikkat çekmiş elbet. Tıpkı o dönem yapılan anketlerde otuz beş yaş altının büyük çoğunluğunun evlilik eşitliğini destekleyip kırk beş yaş üstünün aksi tarafta toplanması gibi, filmde de anne-oğul üzerinden iki kuşağın cinsel eğilime farklı yaklaşımına tanıklık ediyoruz.
 Jay (Roy Chiu) ve Song Cheng-xi (Joseph Huang).
Genç oyuncu Joseph Huang'ın da ilk sinema tecrübesi bu. Filmin yayımlandığı dönemde -aynı canlandırdığı karakter gibi- on dört yaşında olan Huang daha evvel; yine Mag Hsu'nun yönettiği; "An Innocent Mistake" (2012) namlı bir TV yapımında rol almış. Burada da; Mag Hsu'nun bir arkadaşı olan; babasının tavsiyesiyle yer almış. Doğrusu kamera karşısında aksi, meraklı ve hırçın ergen rolünü pek güzel kotarmış. Sanırım biraz da kendini oynamış. Zâten bir söyleşide eş yönetmen  Hsu Chih-yen, onun için "Oynadığı karakter kadar havalı ve zavallı. Seçmelere geldiğinde 'Beni oynatacağını biliyorum.' dedi." şeklinde beyanda bulunurken Mag Hsu da "Chih-yen, tavrı yüzünden Joseph'e vurmak istediğini söyledi. Ancak onu işe almak zorunda kaldık, çünkü rol için mükemmeldi." diye eklemiş. Her ne kadar kendisini anlatıcı olarak dinlesek ve terapi sahneleriyle ona odaklansak da bam teline basacak konulara dâir iki çift lâf duymuyoruz ağzından doğru dürüst. Ona göre cins(iyet) vb. kavramlar önemsiz. İnsanlarsa ikiye ayrılıyor: İyi ve kötü. Bir müddet bizi de peşinden sürüklüyor bu tanımlarla. Hikâye derinleştikçe aradaki çizgiler belirsizleşiyor ve nihâyetinde kayboluyor. Öyle ki tüm bunların müsebbîbi olan kişiyi dahi unutuyorsunuz.

Festival komitesi başkanı Ang Lee'nin dâvetini kabul eden Gong Li'nin -daha önce Berlin (2000), Venedik (2002) ve Tokyo (2003)- jüri başkanı koltuğunda yer aldığı 55. Taipei Altın At Film Festivali (TGHFF)'nde aday olduğu sekiz daldan üçünde ödüle lâyık görülen film 20. Taipei Film Festivali'nde de dört ödül kazanmayı başardı. İki kulvarda da başarıya ulaşıp oyunculuğunu taçlandıran Hsieh Ying-hsuan bu noktada en çok dikkat çeken isim. Hele ki 55. Altın At Film Festivali'nde rakiplerinin Li Sun (Gölge Savaşçı, Yimou Zhang) ve Tao Zhao (Kül En Saf Beyazdır, Zhangke Jia) olduğu düşünülürse hak vermemek elde değil. Rolü gereği biraz kulak tırmalasa ve yer yer abartılı davranıyor görünse de gayet doğal ve ortalama Tayvan kadınını hakkıyla temsil eden -etkileyici- bir performans sergiliyor. Beden dili müthiş doğrusu. Sanırım bir kadın ve anne olarak öyküyü içselleştirip iç dünyâsını da yansıtmış. Kendisi, bizde de pek yaygın olan, "Saçımı süpürge ettim, yine de yaranamadım." model annelerden. Mimik ve jestleri, ânîden değişebilen ses tonu karakterine çok şey katmış. Jay/Ah Jie (Roh Chiu)'den bahsetmemek olmaz. Oyunculuğu ve hikâyesiyle neredeyse "Bu, onun filmi." dedirtecek derecede güçlü bir karakter. Zâti o da 20. Taipei Film Festivali'nde en iyi erkek oyuncu seçilmiş.
"Matematiğin çok iyi. On bin yıl ne kadardır?
On bin yıl, sevdiğin birinin, sana normal olmak istediğini söyleyip seni terk etmesidir.
O günden sonra her gün, on bin yıl gibidir."

Oyunculuk hâricinde, filmin artıları görsellik ve müzikler. DJ Didilong olarak da bilinen, Ying-Hung Lee'nin "Bali Song" ve "Our Destiny" parçalarının eşlik ettiği sahneler filmden ayrı düşünüldüğünde dahi etkisini yitirmeyecektir sanırım. Bilhassa "Bali Song"un açılışındaki ıslık sesi, fonda yer aldığı görüntülerle birleştiğinde hipnotik bir etki oluşturuyor âdeta. Görsellik de dikkat çeken ve epeyce doyurucu bir başka unsur. Dekorda tercih edilen -hele ki kırmızı duvar kaplaması- renkler veyâhut uygulanan kimi filtreler ambiyans oluşturmada pek etkin rol alıyor, hatta yer yer -müzikle desteklenince- rol bile çalıyorlar. Meselâ, Jay'in sergilemek istediği oyun için bastırılan afişlerde tesâdüf ettiğimiz, Malika Favre'nin "June" illüstrasyonu gibi detaylar da dikkate ve takdîre değer. İlk bakışta büyüleyici renk paleti ve estetik yanıyla misal Wong Kar-wai imzâlı "Happy Together" etkisi yaratabilecekken potansiyelini/kapasitesini hebâ etmiş maalesef. Yer yer görsel ögeler WKW filmlerinden esintiler taşısa da doğrusu o kalibrede olduğunu iddiâ etmek güç. Konuya yaklaşımı, işleyişi farklı olsa da bir kere onun kadar cesur, açık ve çıplak değil. Anakaranın bir ucunda, İngiliz bayrağı gölgesindeki -görece daha- serbest bir zeminde bâzı tabuları yıkmaya çalışmak daha kolay olabilir elbette. Kezâ buna karşın daha kapalı; toplum baskısı yanında, bir de Çin tehdîdi altında; daha geleneksel bir ada ülkesinde kimi özgürlükleri fısıldamanın dahi yürek isteyeceğinin farkındayım.

Filmde, iki ilişki arasında kalmışlık birbirini tâkip eden, geçmişe dâir iki sahneyle pek güzel betimlenmiş. Son Zheng-yuan, tiyatro oyunu için sipâriş ettiği rüzgâr çanlarını teslim almak için posta şirketine gittiğinde orada görevli Liu San-lian ile -ilk defâ- karşılaşıyor. Hemen arkasından oyunun yönetmenine bu çanları teslim ettiği anda da Jay, onu fark ediyor. Yine benzer bir durum da Liu San-lian'ın, Jay'in annesini ziyâret edişi sonrası gözümüze takılıyor. Pek tabiî filmin, Çin'de "Shui xian ai shang ta (Who fell in love with him first? / Ona kim önce aşık oldu?)" adıyla vizyona girdiği dikkate alınırsa bu sahne daha fazla/farklı anlam taşır galiba.

Gelelim filmin alâmet-i fârikasına. Her ne kadar Mag Hsu, temalara rağmen bu filmin aşk ve duygularla ilgili olduğunu söylese de netîcede iki eşcinsel karakterin tutkularına yer veren film aslında bu konuda fazlaca bir şey söylemiyor ya da söylemekten kaçınıyor diyebiliriz. Bir yerde, genç bir bireyin anlatıcı rolünde olması sebebiyle, konuya hâkim olduğu, dolayısıyla anlamlandırabildiği ve tanımlayabildiği kadarını ekrana yansıttığı fikrine ihtimal verebiliriz elbet. Evet, genç ve (b)ilgisiz olabilir, ama bu noktada biraz risk alınıp onun gözünden -belki bir nebze didaktik de olsa- bu durum ve kavramlar irdelenebilirdi. Oysa daha en başında "Zâten babamın gey olduğunu biliyordum." sözlerini pek sâkin, duygusuz bir şekilde dile getirerek meseleyi kestirip atıyor âdeta.
Liu San-lian (Ying-Xuan Hsieh), yine Jay'in evinde.

Esâsında Liu San-lian'ın homofobik tavrı da sorgulanabilir. "Bağnaz" deyip öylece geçiştirilemez. Terk edilmiş, aşağılanmış, değersiz hisset(tiril)miş, kandırılmış, hele ki on yedi yıl bir yalanla yaşamış herhangi biri ağzına gelen hemen her şeyi söylemekten pek kaçınmayacaktır kanısındayım. (Çok azımız böyle bir durumda olağanüstü bir olgunluk sergileyip sabırla karşı tarafı dinlemeyi, hatta anlamaya çalışmayı deneyecektir.) Ağzımıza ilk gelenler de hâliyle aklımızdan ilk geçenler olacaktır. Genelde karşımızdakinin açıklarına, zaaflarına, kusurlarına vb. hücum ederiz hâliyle. Toplumsal baskılarla yetişmiş, üstelik öfke nöbeti geçiren, histerik bir kadının da tabu olarak addedilen bir konu üzerinden saldırması gayet olağandır ve bu tavır sağlıklı bir tahlîli mümkün kılmaz kanaatindeyim. Pekâlâ aynı kadın, karşısında bir hemcinsi olsa bu kez de rakîbini ucuz, yollu, yosma, f...şe vs. şeklinde nitelendirecekti. Burada, Jay'in eğiliminden ziyâde, kocasını çaldığı düşüncesi onu çıldırtan. Kocasının eşcinsel olması değil, aralarındaki bağın sahte olması; bir erkek için terk edilmesi değil de sâdece bir başkasının tercih edilmesi onu yaralayan, gurûruna dokunan. Aksi bir düşünce için argüman üretmek bu fikri desteklemekten daha zor olacaktır. Zâten makara döndükçe öfkesi azalıyor ve söylemleri de nispeten yumuşuyor.

DİKKAT!
Bu bağlamda dikkat çeken bir diğer karakter de Jay'in annesi oluyor. Onun da tutumu sorgulamayı gerektiriyor. Geleneklere bağlı, ayrıca tek -erkek- evlâdı olan birinin, durumu bu denli sâkin karşılayıp kolayca kabullen(miş görün)mesi pek mümkün görünmüyor. Tabiî "Bizi sevgi kurtaracak." masalı anlatmıyorsanız. İlk olarak Liu San-lian'a "Şimdilerde mevzu erkeklere âşık erkekler, kadınlara âşık kadınlar." deyip ertesi gün oğlunun eşcinsel (Üstelik Liu San-lian'ın sözlerine göre evli bir erkeği ayartmış.) olduğunu öğrenmesinin hemen akabinde ellerinde çiçeklerle çıkagelmesi "Bilemiyorum Altan." dedirtiyor doğrusu. Kısacası annenin karârındaki değişimin alt yapısı yeterince sağlanmamış, üstünkörü bir şekilde sunulmuştu.
DİKKAT!

Biraz da doğrusal olmayan kurgusu sâyesinde ihâneti; belki çoğunluğa tuhaf gelecek; dokunaklı bir aşk öyküsüne dönüştürmeyi başaran film; oyunculuk, görsellik, müzik gibi; enstrümanlarını doğru kullanıyor görünse de sonuçta eksik bir şeyler olduğu düşüncesi ve hissi uyandırdı bende. Bunda, görece yavan kalan metnin payı yadsınamaz.

Film için notum 6,5/10.

POSTER
Kaynak: IMP Awards
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

A Taxi Driver (2017)

The Witch: Part 1 - The Subversion (2019)